dünyanın tüm taşkın suları yeniden kıyılara ulaştığında ayrılan suların köpüklerinden toprağa sessizce aşk süzüldü zamanından önce havaya karıştı üç aşağı beş yukarı ve şu kaçıklar, ki hala varlar bu karışımı ciğerlerinin tüm gücüyle içine çekerler ne bir ödül ne de bir ceza beklerler basit bir nefes der geçerler ama birdenbire nefes alışları gibi düzensiz bir ince patikaya düşerler tek hissettiğim bir geminin uzun süre denizde kalmışlığı "seviyor muyum sevmiyor muyum" dan önce "yaşıyor muyum nefes mi alıyorum" onu bilmeliyim ve bol bol seyahatler olacak, göçler aşk ülkesi - büyük bir ülke şovalyeleri ile denemek için zor sorular soracak o: ayrılık diyecek, hasret... huzur bozacak, dinlendirmeyecek, uykusuz bırakacak.. ama şu çılgınlar yok mu, onları vazgeçiremezsin onlar çoktan ödemeye hazırlar, bedeli neyse, hayatlarını bile ortaya koyarlar kopmasın, sağlam kalsın diye büyülü görünmez bağ aralarında oluşturdukları taze bir esinti, seçilmişleri sarhoş etti diz çöktürdü, ölmeden ölenlere can verdi çünkü, eğer sevmeseydi bu yaşamadığı ve nefes almadığı anlamına gelecekti aşkı kendine katık yapanların çoğuna sesini duyuramazsın boşa uğraşma söylenti ve boş sözler ona hesap verirler ancak bu hesap kanladır ve biz başına mum koyarız görünmez aşk uğruna telef olanların onların sözleri hep bir incelik taşır ve ruhlarında çiçeklerde dolaşma yetisi ve tek nefeste sonsuluğu içine çekmek ve dudaklarında iç çekişleriyle karşılaşmak kırılgan geçit ve köprülerde evrenin dar kavşaklarında ben bağları bahçeleri bu aşıklara sereyim - uyurken uyanıkken şarkılar söylesinler nefes alıyorum, demek ki seviyorum seviyorum, demek ki yaşıyorum.
© Hüseyin Avni Dağlı. Çeviri, 2010